top of page

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme

Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 20 Kasım 1989 tarih ve 44/25 sayılı kararıyla kabul edilmiş ve imzaya açılmıştır. 49. madde uyarınca, 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşme'yi 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamıştır. Sözleşme'nin onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin 9 Aralık 1994 tarih ve 4058 sayılı Kanun, 11 Aralık 1994 tarih ve 22138 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Türkiye, Sözleşme’ye, Sözleşme'nin 17, 29 ve 30. maddelerini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Lozan Barış Andlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkını saklı tuttuğunu belirten bir çekince koymuştur. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin denetim organı, Çocuk Hakları Komitesidir.


Çocuk Hakları Komitesi, taraf devletlerin kendisine sundukları raporları inceler ve değerlendirir. Taraf devletler, Sözleşmeye taraf oldukları ilk iki yıl içinde, daha sonra da her beş yılda bir Komiteye rapor sunmakla yükümlüdürler. Ayrıca, Komite gerek duyduğunda da Devlet rapor sunmalıdır. Komite, taraf devletin sunduğu raporların devlet görevlilerinin katılımıyla tartışıldığı yapıcı diyaloglarda ve taraf devletlerden alınan raporların incelenmesine dayanan genel tavsiyelerde bulunabilir. Bunun yanında, Komite, Sözleşme’nin hükümlerine açıklık getirmek amacıyla genel yorumlarda bulunabilir.


14 Nisan 2014 tarihinde yürürlüğe giren Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokol ile Komiteye devletlerarası ve bireysel başvuruları kabul etme ve inceleme yetkisi tanınmıştır. Ayrıca, yine Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokol’e taraf devletler bakımından Komite, mağdurları telafisi olmayan zararlardan korumak için geçici tedbirlerin alınmasını talep edebilir. Ciddi ve sistematik ihlallerin olduğuna ilişkin güvenilir bilgilere sahip olunduğu durumlarda, soruşturma usulüne başvurulabilir ve taraf devlet ziyaret edilebilir.  Türkiye İhtiyari Protokol’ü 9 Mart 2017 tarihinde onaylamış ve yürürlüğe girmiştir.


Gıda hakkının, Sözleşme’de sağlık hakkı kapsamında tanındığı görülmektedir. Sözleşme’nin 24. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendinde; “Taraf Devletler, bu hakkın tam olarak uygulanmasını takip ederler ve özellikle: … Temel sağlık hizmetleri çerçevesinde ve başka olanakların yanı sıra, kolayca bulunabilen tekniklerin kullanılması ve besleyici yiyecekler ve temiz içme suyu sağlanması yoluyla ve çevre kirlenmesinin tehlike ve zararlarını göz önüne alarak, hastalık ve yetersiz beslenmeye karşı mücadele edilmesi” hükmü ile; (e) bendinde “Bütün toplum kesimlerinin özellikle ana-babalar ve çocukların, çocuk sağlığı ve beslenmesi, anne sütü ile beslenmenin yararları, toplum ve çevre sağlığı ve kazaların önlenmesi konusunda temel bilgileri elde etmeleri ve bu bilgileri kullanmalarına yardımcı olunması… amaçlarıyla uygun önlemleri alırlar.” denilmek suretiyle gıda hakkının korunmasına ilişkin olarak devletlere birtakım yükümlülükler yüklendiği görülmektedir.


İlgili Maddede anne sütünün çocuğun gelişimi ve sağlığı açısından taşıdığı öneme dikkat çekilmiştir. Bu husus, Çocuk Hakları Komitesi’nin en yüksek sağlık standardı hakkına ilişkin 15 No’lu Genel Yorumu’nda da ele alınmış bir husus olup, Komite, bebeklik döneminin ilk altı ayı boyunca bebeklerin sadece anne sütü, daha sonraki dönem içinse iki yaşına kadar tamamlayıcı gıdalarla birlikte mümkün olduğu ölçüde anne sütü ile beslemeye devam edilmesini tavsiye etmiştir.


Ayrıca ilgili Sözleşme’nin 27. maddesinin 1. fıkrasında çocukların bedensel, fiziksel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişimlerine vurgu yapılmak suretiyle yeterli yaşam seviyesine sahip olma hakkı garanti altına alınmıştır. Böylece, gıda hakkının, yeterli yaşam seviyesine sahip olma hakkının birleşenlerinden biri olarak dolaylı bir biçimde tanındığı görülmektedir.


Sözleşme’nin 27. maddesinin 3. fıkrasında, “Taraf Devletler, ulusal durumlarına göre ve olanakları ölçüsünde, ana-babaya ve çocuğun bakımını üstlenen diğer kişilere, çocuğun bu hakkının uygulanmasında yardımcı olmak amacıyla gerekli önlemleri alır ve gereksinim olduğu takdirde özellikle beslenme, giyim ve barınma konularında maddi yardım ve destek programları uygularlar.” hükmü ile gıdanın yeterli yaşam seviyesi hakkı bakımından taşımış olduğu öneme bir kez daha vurgu yapılmıştır.

ANASAYFA.jpg
bottom of page